Bu sene 4. gidişim buraya. 2 sene önce gittim en son. Onun yazısını yazmamışım, üzüldüm. Burayla her sene yaşadığım anıları paylaşmak istiyordum çünkü. 1 senesini yazmamak, unutmak üzdü beni. Geçen sene de askerlikten dolayı gidemedim. Bu sene ilk fırsatta kaçtım Faralya köyüne/köyüme. Bu sefer farklılık yaptık tek başıma gittim. Giderken daha çok yürüyüş ağırlıklı, gitmediğim yerlere gitme planları ile gittim. Ama tek başıma gittiğim için bunları yapabilecek miyim diye düşünceliydim ki gittiğimde bu kadar düşünmemim gereksiz olduğunu anladım.
6 Haziran‘da uçakla Dalaman‘a oradan Faralya‘ya giden son aracı kaçırdığım için Ölüdeniz‘e geçtim. Buradan beni George House‘un işletmecisi Hasan abinin yeğenleri beni aldı sağolsunlar. Geç gittiğim için yemeğimi yedim dinlenmeye geçtim. Ertesi sabah ilk işim George House’a her gidişimde ve buraya gelen herkesin ilk yaptığı şey olan Kelebekler Vadisine inme ritüelini gerçekleştirdim. Fakat bu sefer kendi ilkimi gerçekleştirip 1 günde 2 kere indim ve çıktım. Evet kondisyonsuz birinin yapmaması gereken bir hareket. Cezasını çektim mi evet çektim. Ayaklarım kopacakmış gibi hissettim akşamına 🙂 Değdi mi, hem de sonuna kadar. Çünkü her sene olduğu gibi bu sefer de güzel insanlarla tanıştım.
Fotoğrafı çeken Çinli Young Sun, En önde ki Almanya‘dan Petra, arkasında ki Almanya‘da yaşayan Birsen Abla, Buz desenli şort ve T-Shirt’li olan ben, ardımda İstanbul’dan Semih ( çok kafa bi çocuk 🙂 ) ve onun arkadaşı İtalya‘dan Alessia. Her sene heybeme eklediğim güzel insanların arasına girdiler ve George House’un bana kattıkları içerisinde yerlerini aldılar.
Ertesi gün dinleneyim dedim biraz. Zira ayaklarım bana ağırlık yapıyordu 🙂 Hamlığın ve kondüsyonsuzluğun verdiği etkiden dolayı çok fazla atraksiyona girmedim. Keşke girseydim çünkü oturunca daha da hamlaşıyormuş vücut 🙂 Likya yolunda trekking yapan Birsen abla ve Petra ben kahvaltıya çıkmadan gitmişler vedalaşamadım onlarla. Ama Çinli Young’u uğurlamak bana kaldı 🙂 Kendisi ile cebelleşerek toklaşmayı öğrettim, inşAllah işine yarar 🙂
Daha sonra bu tatilin bana kattığı en iyi insanlarla tanıştım. Ferudun abi, Meral abla ve Ceren. Ferudun abi George house’da tanıştığım en uzun süreli müdavimlerden. Tam tamına 15 sene 🙂 Benim daha 5.senem 4. gelişim. 40 fırın ekmek yemem lazım daha 🙂 Çok kafa bir adam, kral adam tabirini alın bu adama yapıştırın. Öyle biri 🙂 Yeni bir ameliyat geçirdiği için pek fazla atraksiyon, aksiyon içerisine giremedik beraber ama sözleştik. Eylül gibi bir daha gelme planları yapacağız ve nasip olursa bayağı bir planımız var 🙂 Kendisi benim yüzme konusunda cesaretlenmemi ardından derinliği ortalama 15-20 mt olan yerde yüzmemi sağladı. Can yeleğimi attım diyebilirim 🙂 Sağol Ferudun abi 🙂 İyi ki tanıdım seni/sizi.
Ve en güzel olan geziyi en sona sakladım. Cennet Koyu yolculuğu. Ben bu kadar uzun olduğunu bilmiyordum. 2,5 km sabah kahvaltılıklarımızı alıp yola koyulduğumuzda bu kadar yürüyeceğimizi tahmin etmiyordum ama yine de iyi geldi. Dağlar, bayırlar, patikalar, tırmanışların ardından kimsenin olmadığı, tertemiz bir koya vardık. Hava hafif esintiliydi ben denize girmedim ama olsun 🙂 Yürümek bile güzeldi 🙂 Tıka basa yemek yediğimiz bir gündü. Patlama noktasına gelmiştim 🙂
Elinde selfie çubuğu olan ben 🙂 Sağımda George House’un gönüllü çalışanı Kat ablamız. Arkasında ve yanında duran sırt çantalı arkadaşlar Fransız ama isimlerini hatırlayamadım bir türlü 🙂 En arka solda duran da Ceren.
Daha da uzun uzadıya yazarım ama gidip görün yazılanları okumakla olmuyor. George House Faralya bir kere uğramanızla sizi kendisine hayran bırakıp tekrar gelme planları yaptıran bir yer. Ferudun abinin dediği gibi buraya çocuklarımla gelmekte nasip olur inşAllah. Onlarla da gelmek istiyorum buraya.
Bir yanıt yazın