
George House. Aile ortamında, güzel anlar geçireceğiniz bir tatil mekânı. Ben bu kadar memnun kalacağımı hiç düşünmüyordum. İşletme sahibi Hasan Abi ve ailesinin sıcaklığı orada konaklayan insanlara da yansımış olacak ki, herkes birbirine muhabbetle duruyor. Her an bi sohbet ortamı oluşacak ve saatlerce muhabbet edecekmişsiniz gibi. Biz sabah erken saatte geldik biraz dinlendik ve George House’un o meşhur Kelebekler Vadisine inen parkuruna bir göz atalım dedik. Aşağıdak resimdeki görünüş birazcık gözümüzü korkutsada ” Biz buradan ineriz ” dedik 🙂
Ertesi gün tüm cesaretimizi toplayıp. Sırt çantalarımıza suları vs. ihtiyaçlarımızı istifleyip inişe geçtik 🙂 Duyumlarım hep halatlarla iniliyor yönünde olduğu için biraz tırsaklık vardı tabi, nasıl ineriz diye ama inerken gördük ki korkulacak birşey yok. Benim gibi yükseklik korkusu olan biri için hiçbirşey. Yalnız geri çıkarken ” Ben buralardan mı indim. İmkânı yok ” gibi cümleler kurabilirsiniz. Zira ben çıkarken bi kaç yerde bu cümleyi kurdum 🙂 Onun dışında çok rahat bir iniş gerçekleştiriyorsunuz. Eğer ki yolunuz buraya düşer ve iniş – çıkış yapacaksanız mutlaka ama mutlaka suyunuz bulunsun. Yoksa pek rahat bi yolculuk olacağını söyleyemem 🙂
İnişten sonra gideceğiniz iki yer var
1- Kelebekler Vadisinin koyu
2 -Buzzz Gibi şelalenin altına girip ferahlamak 🙂
Tavsiyem şelaleye gidin bi buz gibi suyun altına girin ve o inişin verdiği yorgunluğu atın. Sonra koya gidin. Yüzün, hoplayın, Zıplayın 🙂
Günbatımına gelelim. George House’nin en güzel yanlarından biri benim gibi çay seven biriyseniz alın elinize bir bardak çay geçin koltuğunuza kurulun güneşin battığı tarafa doğru o eşsiz gün batımını izleyin. Gün batımı çok harika burada. Güneş battıktan sonra zaten ufaklık Veli’nin sesini duyarsınız ” DİNERRR TİMMMEEEEE ” diye 🙂 Anlarsınız ki akşam yemeği vakti gelmiştir.
Yemeklere değinmek bile istemiyorum aslında. Harika yemekler var. Herşey doğal. Çok güzel yemekleri var George House’nin. Ekmekleri çok güzeldi, kendileri yapıyorlardı. Geri dönmeden bir gün önce öğlen vakti karnımız acıktığında Patates siparişimizin yapılışını görmek çok eğlenceliydi. Sanki evde annemize söylemiştik ve mutfağın kapısında patateslerin kızarmasını bekliyorduk 🙂
Camiye yakın oluşu, 7/24 sürekli kaynak ve soğuk suyunun bulunması, bahçelerindeki türlü güzellikteki sebzeler, bahçesindeki havuz güzel yanlarından bir kaçı.
Hele ki ” Vicdan Büfe ” var ki. İnsana nasıl güzel bir yere geldiğini anlatıyor. Diyelim ki canınız buz gibi kola çekti ve saat gecenin 12’si – 1’i. Bar kapalı. Çıkıyorsunuz televizyonun olduğu kata açıyorsunuz dolabı alıyorsunuz kolanızı, orada bi kara kaplı defter var yazıyorsunuz oraya. Yada günün hangi saati olursa olsun. Öyle aldın mağdem hemen ver parasını türü bi büfe değil 🙂 Tabi yazıp yazmamak sizin vicdanınıza kalmış. Ama bu uygulama benim o kadar çok hoşuma gitti ki, müşterisine güvenen bir işletme hatta işletme demek istemiyorum ( Çünkü tam bir aile ortamıydı ) ev sahibimiz vardı.
Orada tanıdığımız bize ağabeylik yapan, ablalık yapan, bizim gibi konaklayan çok güzel insanlarla tanıştık. Bu insanlarla tanıştığım andan itibaren çok doğru bir karar verdiğimi anladım. İnşALLAH Seneyede oradayım 🙂
Şimdi asıl meseleye gelelim Neden buranın adı George House. Yıllar önce hemen işletmenin 500 metre altında bulunan Kelebekler vadisinden yukarı çıkan iki turist Rıdvan Amca’yı Amcaları George’a benzetiyorlar. Kendi ülkelerine gittiklerinde Rıdvan amcaya bir şapka gönderiyorlar hediye amaçlı ve ülkelerinde burayı övüyorlar. Zamanla burası işletme gibi oluyor ve bugün ki halini alıyor. İyi de oluyor 🙂 Kafa dinlemek istiyorsanız. O tatil yörelerinin gürültüsünden, hengameden, kalabalıktan uzakta durmak istiyorsanız sizin için tam biçilmiş kaftan. Benim hevesim kursağımda kaldı. İnşALLAH Seneye daha kalabalık ve daha uzun süreli gideceğiz bu şirin yere.
” Eğer denize yakın olayım, kızlar olsun amaaaaannnn sabahlar olmasın ” düşüncesindeyseniz memnun kalmaya bilirsiniz bilginize 🙂
Bir yanıt yazın